Hayatı Mail gönder Tavsiyeler Talebeleri Dilinden Şeyh Fahreddin Resimler Vaaz MP3 indir Hayatı Mail gönder Tavsiyeler Talebeleri Dilinden Şeyh Fahreddin Resimler Vaaz MP3 indir
Eserleri Talebeleri Basından İletişim

HAYATI


Molla Fahreddin, 1328/1910 yılında, Mardin iline bağlı Midyat ilçesinin Arnas köyünde doğmuştur Babasının adı Molla Abdullah'tır. Kendisi her ne kadar aslen Mardinli ise de son olarak Batman'da kaldığı ve ilmî faaliyetlerinin parlak dönemini burada geçirdiği için "Batmanlı" olarak kabul edilmektedir. Tıpkı, Hizan'lı olduğu halde Siirt'li olarak tanınan Molla Halil efendi gibi. Molla Fahreddin, bölgede ilim ve faziletle tanınan ve "Seyyid" olarak tanımlanan soylu bir ailedendir. Soyu Hz. Ali'nin oğlu Hz. Hüseyin'e dayanmaktadır.

Molla Fahreddin, henüz yedi yaşına varmadan babasının vefatı üzerine yetim kaldı. Babasının vefatından sonra onun yetişmesi ile fedakâr validesi ilgilendi. O'nu Kur'an-ı Kerim'i öğrenmesi ve ilim yolunda ilk adımı atması için kendisini köy imamına gönderdi. Akranlarına göre üstün performans gösteren Molla Fahreddin, henüz altı yaşında iken Kur'ân-ı Kerim'i hatmetti ve İslâmî ilimleri okumaya başladı. 14 yaşında iken, halen Batman iline bağlı olan Beşiri mıntıkasına gitti. Kader-i ilahî Molla Fahreddin'e, ilim belağat ve güzel ahlakla tanınan ve bölgede herkes tarafından sevilip sayılan Molla Hasan Tilmizî'ye öğrenci olmayı nasip etti. Molla Hasan, bölgede herkes tarafından tanınan ve Silvan'da ikamet eden meşhur alim, fakih ve mutasavvıf Molla Hüseyn-i Kiçik'in talebelerinden ve ondan icazet alma şerefine nail olan simalardan idi. Molla Hüseyin Kiçik, öyle büyük bir alim idi ki ona talebe olmak alimler arasında bir iftihar vesilesi idi.

Molla Fahreddin, hocası Molla Hasan Tilmizî'nin yanında öğrenimini tamamlayıp kendisinden ilmî icazet aldıktan sonra onun köyüne yakın Bileyder köyünde imamlık yapmaya başladı. Burada aynı zamanda hem müderrislik yapıyor hem de hocası ile irtibatını devam ettirerek eksik kalan bilgilerini tamamlıyordu. Bir süre sonra buradan "Basork" adındaki köye yine imam olarak gitti. Burada köyün büyüğü olan Hacı Osman ağa, onun isteği üzerine camiin yanında bir medrese inşa etti. Kendisi, uzun yıllar bu medresede ders verdi. Talebelerine karşı son derece şefkatliydi ve bir arkadaş gibi davranırdı. İlk etapta görenlerin kimin talebe kimin hoca olduğunu fark edemeyecekleri kadar tevazu içerisindeydi. Uzak diyarlardan ve özellikle Batı Anadolu'dan gelen talebelere medresede yer verir ve onlara özel ihtimam gösterirdi. Talebelerle ilgili dikkate değer bir anekdot: Yanındaki talebelerin eğitimi yanında onların her yönden mükemmel olmalarına çaba gösteriyordu. Hatta bazılarının isimlerini bile değiştiriyordu. Kuvvetli bir ihtimalle Hz. Peygamber'in bir sünnetine uyarak iyi bulmadığı isimleri mesela İskan ismini Abdurrahman; Ferzende ismini de Ahmed olarak değiştirmişti. Bu zatlar halen bu yeni isimleri ile anılmaktadırlar.

Daha sonra yaşı ilerleyince seyr-ü sülûka yöneldi ve Güneydoğu'nun güneybatısındaki Cizre (Ceziratu İbn Ömer) ilçesinde ikamet eden ilim ve takva sahibi meşhur Nakşibendî şeyhi Şeyh Muhammed Said Seyda'nın yanına giderek seyr-ü sülûkta ona öğrencilik yaptı. 1955 yılında ondan halifelik aldı. Bundan sonra artık bölgede ilim tedrisatı yanında irşad faaliyetlerini de yürüttü. Artık kendisi "Şeyh Fahreddin" olarak tanımlanıyordu. Bu arada Üstaz Bediuzzaman Said Nursî'nin kitaplarını (Nur Risalelerini)  okudu ve onlardan çok etkilendi. Bunun üzerine Bediuzzaman hazretlerine bir mektup yazarak kendisini de talebeleri arasında kabulünü talep etti. Bediuzzaman da ona bir mektupla cevap vererek muvaffakiyeti için dua etti. Bilindiği gibi Bediüzzaman büyük düşünüyor ve uzun vadede Dünya'ya hitap edecek Nur Risalelerini yazıyordu. Molla Fahreddin'in de Bediüzzaman'dan etkilenmesi neticesi eser yazmaya başladığı kanaatindeyiz.

Molla Fahreddin'in de, büyük bir azim taşıdığını, zihninde büyük projeler olduğunu bizzat müşahede ettik. Zira bu sırada modern ilimleri de okumaya başladı. Aynı zamanda bu ilimleri tahsil etmeleri konusunda talebelerini de teşvik ediyordu. Molla Fahreddin, sahip olduğu azim ve kararlılığın saikıyla Diyarbakır İmam Hatip lisesi sınavlarına dışarıdan girerek bu okuldan mezun oldu. Sınavlarda gösterdiği olağanüstü başarı, hocaları hayretler içerisinde bırakıyordu. Hatta cebir ve matematik öğretmenleri, "sanki cebir ve matematik bilimleri bu hoca tarafından keşfedilmiş" diyerek hayretlerini gizleyemiyorlar ve Molla Fahreddin'in kendilerinden daha iyi bu bilimlere vâkıf olduğunu ifade ediyorlardı. Molla Fahreddin, İmam-Hatipten mezun olduktan sonra Batman Ulu Camiinde resmi imam-hatiplik ve aynı zamanda vaizlik yaptı. Vaazlarının halkın üzerinde büyük etki yaptığını, bunun özellikle Batman'ın muhafazakar yapısında ciddi tesiri olan manevi dinamiklerinden olduğunu söyleyebiliriz. Ancak kısa bir süre sonra bütün resmi görevlerinden ayrılarak kendisini tamamen irşad ve tedrisat faaliyetlerine verdi.

Bu faaliyetlerini o zaman Siirt'in bir ilçesi olan Batman şehir merkezindeki 'Hacı Şirin Camii'nde yürütüyordu. Burada öğrencilerin iaşe ve ibate masrafları büyük ölçüde camii kendi adı ile kendi arazisi üzerine yaptıran Hacı Şirin tarafından karşılanıyordu. Bizzat kendim de, o dönemde Molla Fahreddin'in yanında okudum ve 1971 yılında, bu camide kendisinden icazet aldım. Seyyid Fahreddin hocam, adeta bir uzlet hayatı yaşıyordu. Batman halkının anlattığına göre burada kaldığı yaklaşık 20 yıl zarfında çarşı ve pazara pek gitmemiş, genellikle evi ile cami ve medrese arasında devam eden bir hayat yaşamıştır. İlginçtir ki, O, camiye giderken yol üzerinde 5-6 yaşındaki çocuklar etrafında toplanıp O'na büyük ilgi gösteriyorlardı.

Molla Fahreddin, son derece zeki, ifade kabiliyeti güçlü, fasîh ve belîğ bir şahsiyetti. Kuvve-i hafızası da son derece güçlüydü. Öyle ki, birçok talebesinin müşahedesiyle, bir kitabın herhangi bir sayfasını tek okuyuşta noksansız hıfzediyordu. Ayrıca Kur'an-ı Kerim'in özel bir çalışma yapmadan tamamını hıfz etmişti. Kendi kendine okumasına rağmen mükemmel bir kıraati vardı. Yine özel meşk yapmadığı halde göz dolduran güzel bir hattı da vardı. Aynı zamanda Peygamber soyuna layık bir izzet-i nefse sahip onurlu bir insandı. Belki de cömertliği ve misafirperverliği de bu asil soyundan kaynaklanıyordu. Ayrıca ağırbaşlı ve vakarlı duruşu ile herkesin dikkatini çekiyor, kendisini gören herkeste büyük bir ilim adamı olduğu intibaını bırakıyordu. Bu mümtaz kişiliği ile bölgede, sadece halk kesimi tarafından değil aynı zamanda ilim çevresince de büyük ilgi ve saygı görüyordu. Bu saygın kişiliğini halkın huzur ve sükunu için kullanıyordu.

Özellikle tasavvuf üstadı Şeyd Seyda hazretlerinin tavsiyesi üzerine gittiği Siirt'in Pervari ilçesinin yaylasında kalan Davudi aşireti göçerleri arasında eskiden beri var ola gelen düşmanlık ve ihtilaflar, onun himmetiyle kısa zamanda bertaraf oldu. Orası ile alakası devam ettiği yıllarda huzur ve sükun da devam etti. Yine bir misal olarak Batman'da Raman ve Alikan aşireti arasında gerçekleştirdiği sulh ve barışı zikredebiliriz. Bu iki aşiret arasındaki kavgada Allah'ın inayeti ile o barışa vesile olmak suretiyle bir çok muhtemel cinayet ve ölümlerin önüne geçti. Bu hadiseden dolayı halk arasındaki itibarı bir kat daha artmıştı.

Manevi kişiliğine paralel olarak fizikî yapısı ile de dikkat çekecek kadar farklı bir yapıya sahipti. Takriben 1.85 - 1.90 metre boyunda, halk tabiri ile sahabe tipli bir insandı. Hatta kendisi uzun boyluluğu ile ilgili bize şu anekdotu anlatmıştı: "Bir kere hac esnasında, Mina'da cemaatle namaz kılmak için saf tutmuştuk. Ben imamlık yapmak için ön tarafta durmuştum. Başımda, tepesinde püskül bulunan bir külah bulunuyordu. Tam niyet edeceğim sırada, birisi dişleri ile başımdaki külahın püskülünden tutarak, görebileceğim şekilde başımın ön tarafında külahı salladıktan sonra tekrar başımın üzerine koydu. Arkama baktım benden hayli uzun boylu bir zenci gördüm ve son derece şaşırdım. Zira dişleri ile başımdaki külahın püskülünü tutabilecek kadar uzun boylu idi. Kendisi, bu hareketi ile benden de uzun insanların olduğunu göstermişti." 

Halk arasında son derece itibarı olan ve çok sayıda talebe yetiştiren ileri görüşlü alim ve mutasavvıf  Molla Fahreddin Efendi, ne yazık ki tasarladığı büyük projelerini tamamlayamadan, Batman'da, 1 ŞUBAT 1972 tarihinde, 62 yaşında hakkın rahmetine kavuştu. Batman iline yakın "Korik" köyünde annesinin yanına defnedildi. Kendisi için Allah'tan rahmet diliyoruz.

İnternet Sitesinde kullanılan içeriklerde Doç. Dr. Abdulkerim ÜNALAN'ın "MOLLA Fahreddin BATMANÎ  VE İLMÎ KİŞİLİĞİ" adlı makalesinden yararlanılmıştır.

İLİM DERYASI ŞEYH FAHREDDİN

Sen ilim deryâsı, şarkın fahri Fahreddînisin,
Sen Resûl-i kibriyânın nesl-i pâk-i âlisin.
Hem tarîkat hem velâyet hem de takvâ ehlisin.
Ey muazzam şâh-ı Arnâs! Şâhların vârisisin!

"İ'tisâm"ın hem belâğat hem beyânı öğretir.
Nahvi "Keşf"in keşfeder, sarfı "Tarsîf" anlatır.
"Dürre" bir dürr-i acîb, esrâr-ı harfi anlatır,
Sen ilim dünyasının göklerde parlak şemsisin.

Nûra şâkirdlik edip neşrettin envâr, çok şükür!
Korkutup sindirmemiştir zâtını zalim küfür!
İlm ile, imâna hizmetlerle dolmuş bir ömür,
Senki nakşîlikle nûrun cem'eden âlimisin.

Vezin: Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilun
Yazar: İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Cemal Abdullah Aydın